Neden Ben Değil De, Biz? | Latro
geri dön

okuma süresi

3 dk

yayınlanma tarihi

14.12.2021

Neden Ben Değil De, Biz?

Çağdaş hukuktaki tüzel kişi, temellerini Roma hukukundan almaktadır. Ki bu kavram da farklı bir gelişim ve değişim çizgisine sahiptir. Temelinde ortaya çıkış nedenlerinden biri tek insan gücünün ve ömrünün yetmeyeceği, yine insanlara ilişkin bazı amaçlara ulaşabilmek için insanlardan oluşacak grupların emeğine başvurulması zorunluluğunun duyulmasıdır. Yani, en temelinde kurumlar insana fayda sağlayacak sistemler olarak doğmuştur. Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra, Orta Çağ Avrupası’nda başlayan bir süreçte, Roma hukuk metinlerine dayanarak kavram ve buna bağlı olarak çeşitli tüzel kişi sınıflandırılmaları yapılmıştır. Bu dönemlerin en çarpıcı olan tarafı, şirket tüzel kişiliklerinin tek başına kar üretmekten ziyade topluma fayda sağlamasının gerekliliğidir. İngiltere’de kurulduklarında kamu yararına çalışacaklarını taahhüt etmek zorunda olan kurumlar daha sonraları evirilerek günümüz gerçekliğine ulaşmıştır. 
Neden Ben Değil De, Biz?

Günümüz dünyasında, Fortune 500 şirketlerine baktığımızda 1955’den bu yana bu listede kalabilmeyi başarabilmiş sadece 54 şirket sayabiliyoruz. Yani aslında mevcut ekonomik sistem, sadece ekosisteme zarar vermekle kalmayıp artık kendini de yok etmeye başlamıştır. 446 şirket yani % 88’lik büyük kısım ise muhtelif nedenlerle bu süreç içinde faaliyetine son vermiş ya da daha alt sıralara gerilemiş durumdalar. 

 

Tehlikenin farkında olan şirketler “büyüme” kavramının başına “sürdürülebilir” kelimesini eklemiş olsalar da, bireysel yaklaşım ve bütüne hizmet etmemenin yenilikçi yaklaşımın önünü açamayacağının örneklerini yavaş yavaş görmeye başladığımız bir dönemdeyiz. 

 

Bu açıdan bakıldığında da aslında bir değişimden çok öze dönüş sürecinin içerisindeyiz. “Şu anda istiyorum, sadece kendim için istiyorum.” ifadesinden çok, “Geleceğimiz için, bizim için istiyorum.” düşüncesine geçmek ve özümüze geri dönmek kurumların devamlılığı ve bireylerin mutluluğu için olmazsa olmaz hale geldi. Diğer bir ifade ile egosantrik insandan, ekosistemik platformlara geçiş de diyebiliriz buna. 

 

Sadece kendimizi düşündüğümüzde elde edebileceğimiz toplamın, kolektif düşündüğümüzde elde edeceğimiz çıktıdan az olacağı tartışma götürmeyen bir konu. Biz de aslında Latro olarak kolektif zihne geçmekten bahsederken romantik bir yaklaşımla feragat etmeyi değil, daha büyük bir fayda yaratarak sistemi genişletmeyi hedeflemiş oluyoruz. Mevcut pastayı adil bölüşmeye çalışarak debelenmek yerine sürekli pastayı büyüterek, geliştirerek bütüne değer yaratmayı seçmiş oluyoruz. Kolektif yaklaşım ile de ortak iradeyi ve aklı ekosistemimize aktarıyoruz. 

 

Çok seslilik ve popüler olmayan seslerin duyulabilir olmasını sağlamak elbette çok kolay değil. Bunun önündeki temel engelin, karar alma mekanizmalarının bir yerde toplanmış olduğu merkezileşmiş yönetimler olduğunun bilincindeyiz. Bu sebeple, kolektif yönetim anlayışını sürdürülebilir kılmak için tek bir kuralı uyguluyoruz;

 

“Veri ve yetkinliğe dayalı kararlar alıyoruz. Süreçlerimizi şeffaflaştırıyor ve kararlarımızın sorumluluğunu üstleniyoruz.”

 

Karar alma mekanizmamız birkaç lider veya müdürden geçerek kontrol edilmiyor, bu da aslında çeviklik getirse de akıllara hata yapma ve yanlış karar alma olasılıklarını getiriyor. Yaptığımız hatalar veya kaçırdığımız olası fırsatların olacağının farkındayız pek tabii. Ancak kolektif bakış açısı ile kazandığımız ve fark ettiğimiz fikirler o kadar çok ki alternatifine göre kaçırdıklarımız, koca bir okyanusta birkaç çakıl taşı gibi kalıyor. Ve biz de bir göletten okyanusa geçmenin zenginliği ile besleniyoruz.


Veriler olmadan hiçbir konuşma gerçekleşmiyor, verilerin anlamlandırılması ve analizi ile masaya oturuluyor ki zihinlerdeki sıra dışı fikirler anlamlı olsun olasılık oluşturma ihtimali artsın. 

 

Yetkinliklerden faydalanılıyor; müdür mü, ekip üyesi mi, üretimci mi Ar-Ge’ci mi, müşteri mi, tedarikçi mi değil esas mesele konuya en çok kim hakimse onun görüşü alınıyor. Ekipler günün gerçekleri ile hızlıca karar alabiliyorlar ve bunu hayata geçirebiliyorlar, buradaki tek kısıt şeffaflık. Herkes her şeyi şeffaf bir biçimde görebiliyor ve alınan kararları da yine aynı şeffaflıkta ekosisteme aktarıyor. 

 

Herkes olayların nasılı ile değil nedeni ile ilgileniyor, böylece çok farklı yollar denemenin önü de açılmış oluyor. Hiçbir ekip pozisyon veya unvanına bağlı sorumluluk almıyor. Herkes tüm sorumluluğu göğüslüyor, tıpkı başarıyı kucakladığı gibi. Hatta hataları daha büyük bir mutlulukla kucaklıyor ki, öğrenme sürecinin en önemli basamağından faydalanılmış olsun. 


Birlikte üretmek birlikte değer yaratmak bunu da bir arada büyüyerek yapmak istiyoruz ki içinde bulunduğumuz ekosisteme olan katkımız da paha biçilemez olsun. Kaynakların paylaşımı için yapılan mücadeleye odaklanmak yerine, kaynak arttırmanın sıra dışı yollarını düşünen zihinlere ihtiyacımız var. 

 

Tıpkı bu yola çıkarken yüzyıllar önce “insan için” dediğimiz gibi yine özümüze döneceğimiz günler dileğiyle!

birlikte yaratabileceğimiz yeni olasılıkları keşfetmek için bize ulaşın